Kız
On yedi yıldır atan kalbi, kızın yaşadıklarını ve içinde bulunduğu keşmekeşi kaldıramıyordu artık. Saklayamıyordu içerdiklerini, hepsi birer birer gözlerini yansıyordu. Dişlerini fırçalamak için geçtiği aynanın aynanın karşısında, bir elini lavaboya dayamış, diğer eli ağzındaki diş fırçasını tutarken gözleri aynadaki gözlerinde takılmıştı. Elindeki fırçayı hareket ettirmesi gerektirdiğini kavrayamayacak kadar yorgundu beyni.
Anlayamıyordu hala nasıl bu hale geldiğini olayların. Bir anda tanıdığı yüzlerce insan artık saçma sapan diye andığı bir olay yüzünden kendisinden bahsediyordu. O ve diğeri hariç kimse olayın iç yüzünü bilmiyordu. Zaten kıza göre bilinecek bir şey yoktu, abartılmıştı olanlar. Aslında bir şey de olmamıştı ki, olamamıştı. Kız da diğeri de itiraf edememişlerdi içindekileri, farklı yorumlamak daha kolay gelmişti, onlar da öyle yapmıştı.
Kız bu düşünceleri okurken gözlerinden, annesi banyonun kapısından kızına seslendi. “canım, saat geç oldu, istersen saçlarını kurutup uyu, yarın dersin erken başlıyor sanırım” Annesinin sesiyle ana dönen kız, dişlerini bir an önce fırçalayıp, havluya sarılmış saçlarını açıp bir güzel kuruttu. Yarın yine okul, yine diğeri ve başkaları vardı. Bu duruma alışması ve artık gerçek bir çözüm üretmesi gerekiyordu.
Yatağına yatıp, gece lambasını yaktı, düşüncelerinin arasında yorgun düşerek, gözlerinin kelebeğin kanatlarını titretmesi gibi inatla inip kalkmasına son vererek uyudu…